İstanbul’da yaşayan bizler çoğu zaman başka bir yaşamın hayalini kuruyoruz. Şehri terkedip, küçük bir sahil kasabasına yerleşmek, kalabalıktan uzak şakin bir hayat sürmek hayallerimizi süslüyor. Peki cesaret edip, İstanbul’dan küçük kasabalara göçüp gidenler neler yapıyorlar? Yaşam gittikleri yerde nasıl akıyor?
Uzun yıllar İstanbul’da Koşuyolu’nda yaşayan Şule ve Mehmet Kami Akıncıbay çifti geçen yıl İstanbul’u terkedenler kervanına katıldılar. Şehir yaşamından kaçıp gitmek isteyenlere rehber olsun diye, Akıncıbay çifti ile konuştuk. Yüzlerinden mutluluk ve pırıltı akan çift bakın neler anlattı.
Datçalı olmaya nasıl karar verdiniz? Nasıl bir süreç yaşadınız?
Doktorum “Siz kendi hayatınızı yaşamıyorsunuz” dedi.
2013 yılında meme kanseri olduğumu öğrendim ve bir dolu tetkikten sonra ameliyat oldum. Sonrasında tüm tetkiklerimin normal olduğunu gören doktorum, peki ama neden? sorusuna “Siz kendi hayatınızı yaşamıyorsunuz, sevdiklerinizin hayatı hep öncelikli oluyor sizin için” cevabını verdi.
Bana bir ev ödevi verdi. Her gün yarım saat kendim için bir şeyler yapacaktım. Eşim ve kızım da bunun için bana ortam yaratacak, beni denetleyeceklerdi. Doğada sıkı yürüyüşler yapacaktım ve kendimi çok zorlamadan kilo verecektim. Her sabah Validebağ Korusu’nda yürüyüş yapmaya başladık eşimle. Konser, sinema, tiyatro gezmeye başladık. Benim yeniden hatırlamaya başladığım güzel aktiviteler yani.
Yaz geldiği zaman Aktur/Datça’da yazlığımıza gittik. Bir gün evin terasında otururken önümüzden bir motosiklet geçti. Egzoz kokusu çok kötü geldi. Aktur’un günlük ve çam ağaçları arasında mis gibi havayı, kekik kokularını solumaya alışmış bizler için oldukça rahatsızlık vericiydi.
Düşündüm ki biz Koşuyolu Caddesi üzerindeki evimizde bu kokudan hiç rahatsızlık duymuyorduk. Halbuki sabah beşten, gece ona kadar evimizin önünden binlerce araç geçiyordu. Biz alışmıştık ve rahatsız olmuyorduk.
Yaz sonunda eşime İstanbul’da yaşamak istemediğimi söyledim. Kışın Aktur çok sessiz sakin olduğu için Datça’da kentin içinde yaşamak istedim. Evi barkı toparlayıp göçmek doğru değildi. Eşim de bana bir öneride bulundu. Altı aylığına mobilyalı bir ev kiralayıp, kışı Datça’da geçirecektim. O da ayda bir iki kez yanıma gelecekti. Her ikimiz de yaşamımızı gözden geçirecektik. Kararımız olumlu olursa, eşim İstanbul’daki işlerini tasfiye edecek ve evimizi nakledecektik. Hoşnut kalmazsak İstanbul’a geri dönecektik.
Ekim ayında ailenin tüm fertleri İstanbul’a dönünce ben de Datça’da kiraladığım eve yerleştim. Eşim on beş günde bir geliyordu. Hafta sonu kalıp dönüyordu. Özlem, heyecan, hazırlıklar ve eşimle geçirdiğimiz keyifli zamanlar nedeniyle hayatımıza bir hareket gelmişti. Çok keyifli günler yaşıyorduk. Bu koşullarda baharı bile beklemeden, Ocak ayında kendimize daimi oturacak bir ev aramaya başladık. Evimizi aldık ve Mayıs ayında İstanbul’a gelip evimizi toparladık ve eşimle Datçalı olduk.
Datça’da hayat nasıl akıyor?
“Siz de mutlu olmaya geldiğinize göre onlar gibi yaşamalısınız”
Datça, yaşamak için çok keyifli ve kolay bir yer. Şehrin bir ucundan diğer ucuna yarım saatte yürüyebiliyorsunuz. Burada genç kızların, köylü teyzelerin motosiklet ya da elektrikli bisiklet kullanmaları çok hoşuma gidiyor.
Her pazar günü aileleriyle piknik yapıyorlar. Turistik yerde pazar günü dükkan kapatmalarını önceleri çok yadırgamıştım. Sonra hayatın akışına kendinizi bırakıyorsunuz. Şehrin zorlu şartlarından kaçmak için gelmedik mi buraya? Onları değiştirmek gerekmiyor. Onlar mutlu burada. Siz de mutlu olmaya geldiğinize göre, onlar gibi yaşamalısınız.
“Datça çıkmaz sokak”
Ben Datça’ya çıkmaz sokak diyorum. Sokağın sonu deniz yani. Hem sit alanı oluşu, hem de çıkmaz sokak oluşu nedeniyle fazla yapılaşmamış. İnşallah böyle kalır. Ayrıca havaalanına uzak. Yolları çok virajlı. O nedenle de “yol geçen” hanı olmamış. Görmek, tanımak isteyen insanlar geliyor.
Evlerin kapısı genelde kilitli değil. Dükkanın kapısı açık ama sahibi içeride yok. Bu olaya çok rastlayabiliyorsunuz. Hırsızlık yok gibi. Suç oranı çok düşük.
Burada yerli halkın ve göçenlerin kendine özgü yaşamı var. Herkes istendiği ve istediği ölçüde diğerinin yaşamına dahil oluyor.
İstanbul’dan neden kaçtık?
Koşuyolu Caddesi üzerinde oturup, arabanızı özel park yerinden çıkarmak veya sokmak için on, on beş dakika pastane, lokanta, banka, doktor muayenehanesi dolaşmak oldukça sinir bozucuydu. Hele özür dilemelerini beklerken azar işitmek. “Beş dakika hanımefendi bu kadar sinirlenmeye gerek yok” sözlerini bilmem kaçıncı kişiden duymak… Günümün bir ya da iki saatinin çalındığını hissetmek korkunç bir duygu idi.
Bir ziyarete gittiğimde gözümün saatte olması. İş çıkışından önce köprüyü geçeyim telaşı.
Bir pazar günü keyfi ya da bayram ziyareti dönüşü üç dört saat trafikte çile çekmek. Bunun gibi bir çok trafik çılgınlığı.
Emeklilikten sonra gelirin azalması ile yaşam kalitesini düşürmeden yaşama isteği.
Doğaya daha yakın olma keyfiyle yaşama isteği.
İstanbul ile Datça’da yaşamak arasında ne gibi farklar var?
“Her gün sokaklardayım”
Ben İstanbul’da evimde oturup, kalabalık olmayan saatlerde ihtiyaçlarımızı almak için çarşıya çıkıyordum. Akşamları da televizyon karşısında vakit geçiriyordum. Bir de çok özlediğim zaman veya özel günlerde akrabalarım, arkadaşlarımla dışarıya çıkıyordum. Şimdi ise her gün sokaklardayım. Her gün bir etkinliğim var neredeyse. Salı geceleri mutlaka sinemaya gidiyoruz. Güzel film olduğunda bir gün daha sinemaya ayırıyoruz. Konser, tiyatro, sergi, şiir dinletileri gibi etkinlikleri hiç kaçırmıyoruz. Televizyon ise hiç seyredilmiyor diyebilirim.
Datça’da olmak sizin için ne ifade ediyor? Neler hissediyorsunuz?
Doğayı hissediyorum,
Kendimi daha özgür hissediyorum,
İnsanların bir birlerine karşı davranışlarında, medeniyeti, saygıyı, sevgiyi hissediyorum,
Burada yaşayan sokak hayvanları bile şanslı. Hiç biri insanlardan korkmuyor.
Şehirden göç etmek isteyenlere neler önerirsiniz?
“Yüreklerinin seslerini dinlesinler”
Daha önce tatil yaptıkları ve beğendikleri yörelerde daha uzun soluklu tatil yapsınlar. Yazın keşmekeşinde değil de bahar, kış gibi aylarda şehrin kendi halini görsünler. Yörenin esnafını, halkı tanısınlar. Bir süreliğine iki evli olsunlar. Biraz orada biraz burada yaşasınlar. En önemlisi yüreklerinin sesini dinlesinler.
ACIBADEM Dergisi / Sayı: 53 / Mart 2016 www.acibademdergisi.com